Dünyadaki 5 Masalsı Şehir

Şehrin gürültüsünden, iş yoğunluğundan, okul stresinden uzak, hep hayallerimizde canlandırdığımız o masalsı yerler, artık sadece hayal olmaktan ibaret değil. Fransa’daki Provence, İspanya’daki Segovia, Almanya’daki Rothenburg ve daha fazlası, sizleri bir an olsun gerçek dünyadan uzaklaştırmak için bu yazıda bekliyor!

Provence, Fransa


Fransa’nın güneydoğusunda yer alan ve Akdeniz’e de kıyısı bulunan Provence, sakinliği, üzüm bağları özellikle de lavanta bahçeleriyle ünlü. Şarabın, doğanın ve tarihin en güzel biçimde harmanlandığı Provence, masalsı özelliğinin yanı sıra kültür müzesi havasıyla da dikkatleri üzerine çekiyor. Provence’da birbirlerine yaklaşık 60-70 km olan birbirinden güzel ve şirin köyleri günübirlik ziyaret etmek imkanınız da var. Tarihi dokusu çok iyi bir şekilde korunmuş olan bu masalsı kentte 1860 yılında inşa edilmiş olan meşhur La Rotonde Çeşmesi’ni görebilir, şehrin en merkezi caddesi olan Cours Mirabeau’yu ziyaret edebilir, caddenin yanındaki geniş kaldırımları, sıralanmış ağaçları ve  Fransa’nın tüm şirinliğini yansıtan binaların alt katlarını süsleyen kafe, pastane ya da mağazaları ziyaret edebilirsiniz. Provence bölgesinde bulunan ve küçük bir köy olan Sault, etrafındaki uçsuz bucaksız mor lavanta tarlalarıyla tam bir görsel şölen sunduğundan her yıl binlerce turist ağırlıyor. Bu köydeki çarşının her köşesinde şampuanından dondurmasına neredeyse satılan her şey lavantalı!

Segovia, İspanya


Dev şatosu, eski manastırı ve tarihi coğrafyasıyla masalsı kentleri andıran Segovia, İspanya’nın Kastilya Leon bölgesinde bulunan bir antik kent. 1985 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınan Segovia’nın en önemli tarihi yapısı hiç şüphesiz ki ünlü Roma Su Kemerleri. Guaddarrama Dağları’ndan başlayan su kemerlerinin uzunluğu 15 km civarlarında, toplam 166 kemerden ve 24000 taş bloktan oluşuyor. Kilit taşı denklemi denilen yöntemle inşa edilen bu kemer, günümüze taşların arasından herhangi bir kimyasal bağlayıcı bir malzeme kullanılmadan 740 metrelik uzunlukta kaldığı söyleniyor. Segovia’nın bir diğer önemli yapılarından biri ise Alcazar Kalesi. Eresma ve Clamores nehirlerinin birleştiği yerde bulunan kalenin tarihinin yaklaşık 12.yy’a kadar dayandığı söyleniyor. VIII. Alfonso tarafından konut olarak kullanılan kalenin 1764 yılında, II. Charles tarafından Topçu Kraliyet Kolejine çevrildiği, daha sonra  bir dönem hapishane olarak kullanıldığı, en sonunda da içinde şövalye giysilerinden tutun da silah yedek parçalarına kadar her şeyin olduğu bir silah müzesine çevrildiği biliniyor. Bu kalenin içinde kentin saray ve yollarına çıkan gizli geçitlerin de olduğu efsanesi kulaktan kulağa dolaşıyor.

Rothenburg, Almanya


Tauber Nehri’nin yukarısındaki kırmızı kale anlamına gelen Rothenburg’a gelindiğinde ilk dikkat çeken şey, geniş yeşil arazilerdeki küçük sevimli evler. Arnavut kaldırımlı dar sokaklarıyla ziyaretçileri hala Orta Çağ’daymış gibi hissettiren Rothenburg, aynı zamanda 2. Dünya Savaşı’na yakından tanıklık etmiş bir kent. Masalsı şehirlerden olan Rothenburg’da akşamları yapılan ilginç bir yürüyüş aktivitesi var. Siyah pelerinli elinde fener olan gece bekçisi saat 20.00’da Belediye Binası’nın önünde ziyaretçilerle buluşuyor ve tarihi binalar, kiliseler ve sokaklar hakkında ziyaretçilere bilgi vererek bir çeşit rehberlik yapıyor. Oldukça eğlenceli gözüken bu aktiviteye yolunuz Rothenburg’a düşerse mutlaka katılmalısınız. Bunların yanı sıra artık Rothenburg’la özdeşlemiş bir meydan olan Markt Meydanı’nda Puppen und Spielzeugmuseum adındaki kukla ve oyuncak müzesini ziyaret edebilir,  Deutsches Weihnachtmuseum yani Christmas Müzesinde yılbaşı ruhunu içinizde hissedebilirsiniz.

Hallstatt, Avusturya


Avusturya Salzkammergut Göller Bölgesi’nde Salzburg ve Graz şehirleri arasında bulunan Hallstatt, masalları aratmayan manzarasıyla Avrupa’nın en eski yerleşim yerlerinden. Yaklaşık 7000 yıla varan geçmişi ve UNESCO tarafından 1997 yılında Dünya Kültür Mirası listesine alınmasıya Hallstatt mutlaka ziyaret etmeniz gereken yerlerden. Sessiz sakin, doğayla iç içe bir yer olan Hallstatt, sizi manzarasıyla sanki bir kartpostala bakıyormuş gibi hissettirecek. Bu benzersiz manzaraya sahip olan köyün bir diğer özelliği ise dünyanın bilinen en popüler tuz kaynaklarından olması. Ekonomik gelirinin büyük bir bölümünü turizmden elde eden Halstatt’ın ilginç bir de özelliği var. Bu özellik, mezarlık alanının çok küçük olmasından dolayı her 10 yılda bir mezarlardan kemiklerin çıkarılması ve yeni cenazeler için yer açılması. Bu çıkarılan kafatasları, sahiplerinin isimleri,meslekleri ve ölüm tarihlerinin işlenmesiyle birlikte yerel kiliselerde sergileniyor. Aynı zamanda “Kemik Evi” anlamına gelen Beinhaus da Hallstatt’a geldiğinizde ziyaret edebileceğiniz yerlerden. Çıkarılan kemikler güneşte beyazlatılıp  Beinhaus’ta dekoratif şekillerde sergileniyor. 70’li yıllarda Katolik kilisesinin ölülerin yakılmasını onaylamasından sonra bu uygulama durdurulsa da Beinhaus hala ziyaret edilebiliyor.

Monemvasia, Yunanistan


Mora Yarımadası’nın güneyinde, Atina’ya yaklaşık 320 km olan Monemvasia, uzaktan denizin içindeki dev bir kaya parçası gibi gözükse de, yaklaşınca kasabanın ince bir yolla bu dev kaya parçasına bağlandığını görebiliyorsunuz. Milattan sonra 6. yy’da kurulduğu söylenen Monemvasia, 1249’da Katoliklerin eline geçince önemli bir ticaret merkezi haline geliyor. Bu şirin kasaba bir süre Venediklilerin hakimiyeti altına girse de daha sonra Osmanlı hakimiyetine girip uzunca bir süre de Osmanlı hakimiyetinde kalıyor. Monemvasia, 1668’de Evliya Çelebi tarafından da ziyaret edilip hakkında methiyeler dizilmesi şansını elde etmiş bir yer. Bu tarihi çok eskilere dayanan kasabada, evlerin neredeyse hepsinin bakımlı ve temiz kalması, bir bölümünün otel olarak işletilmesi de takdire şayan. Bunlara ek olarak, Monemvasia’dan 5 - 20 kilometre uzaklaştığınızda sizi birbirinden güzel otantik balıkçı köyleri karşılıyor. Gayet ucuz ve lezzetli olan balık ve karides, kalamar, ahtapot gibi deniz ürünleri ziyaretçileri tarafından mutlaka tadılmayı bekliyor.

 

İLGİLİ YAZILAR